Hizmet tespit davası, 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılan işlerde çalışanların Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tespit edilemediği hallerde veya eksik bildirilmiş hizmetlerin tescil edilmediği sonradan öğrenildiğinde bu hizmetleri tespit etmek amacıyla açılan davadır.
Hizmet tespit davası açılabilmesi için;
• İşçi ve işveren arasında bir hizmet ilişkisinin bulunması gereklidir. Taraflar arasında sadece bir sözleşme yeterli değil, işçinin fiilen çalışmış olması gereklidir.
• İşçinin fiilen çalıştığı sürede sigorta bildiriminin hiç yapılmamış olması veya eksik yapılmış olması gereklidir.
• İşçinin hizmetinin geçtiği yılın sonundan başlamak üzere 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmemesi gereklidir. Eğer işçi aynı işveren yanında birden fazla giriş ve çıkış yapmış ise, bu 5 yıllık süre her çalışma dönemi için ayrı ayrı hesap edilir.
Bu şartları sağlayan bir işçi iş mahkemesinde açacağı bir hizmet tespit davası ile sigortasız çalıştırıldığı süreleri, sigortalı çalışmış gibi tescil ettirebilecektir.
Sigortasız çalıştırılan bir işçinin işine son verildiğinde; işçi herhangi bir hak ediş talebinde bulunabilecek midir? İşçilerin açacakları alacak davalarında işçinin sigortalı çalışma şartı aranmadığından, elbette ki işine haksız olarak son verilen işçi doğmuş ve doğacak alacakları için alacak davası da açabilecektir. Ancak bu iki davanın birlikte mi ya da ayrı ayrı mı açılabileceği konusunda uygulamada tereddütler doğmuştur. Bu sorumuzun cevabına Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2013/21-447 E. 2013/492 K. Sayılı ve 10.04.2013 tarihli kararı ile son noktayı koymuştur.
Anılan kararda Genel Kurul’un kararının temel dayanakları şöyledir: “Hizmet akdi ile çalışılan sürenin tespitine ilişkin davaların nitelikleri gereği, kamu düzenine ilişkin olduğu; mahkemenin taraflarca ibraz edilen delillerle bağlı olmaksızın re'sen araştırma yetkisi ve yükümlülülüğü bulunduğu kabul edilmelidir.
… Uyuşmazlığa konu diğer dava türü olan işçilik haklarına ilişkin davalar ise, 4857 sayılı İş Kanunu'ndan kaynaklanmaktadır.”.
Bilindiği üzere işçi alacaklarına ilişkin davalar, taraflarca hazırlama ilkesine tabi olup, anılan davalarda kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları da geçerlidir. Ayrıca bu haklardan her zaman için vazgeçilebilir. İşçilik alacak ve tazminatlarına ilişkin davalar da bu tür davalardan olup, işçi ile işveren arasında görülen bu tür davalarda SGK'nun, davalı sıfatı bulunmamaktadır.
Buna göre Hakim, HMK'nun 167.maddesi uyarınca, aralarında bağlantı bulunduğu iddiası ile birlikte açılmış davalarda, yargılamanın daha iyi bir şekilde yürümesini sağlamak için, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden davaların ayrılmasına karar verebilir. Ayrıca HMK'nun 30.maddesinde, Hâkimin yargılamanın düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamakla yükümlü olduğu kabul edilmiş olup, farklı yargılama usulüne tabi davaların birlikte açılarak, yargılamalarının birlikte yapılması halinde anılan maddelerde yer verilen yargılamanın daha iyi ve düzenli şekilde yürütülmesinden söz etmek de mümkün olmayacaktır.
Davaların ayrı ayrı açılması halinde Yargıtayın emsal niteliğindeki kararına örnek olarak YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2007/35299 K. 2009/731 T. 22.1.2009 tarihli kararı gösterilebilir.
Karar göre: Dosya içeriğinden, davacı tarafından aynı davalılar aleyhine hizmet tespiti davası açıldığı anlaşılmaktadır. Ancak mahkemece, açılan bu hizmet tespiti davası bekletici mesele yapılmamış, sonucu beklenmeden hüküm kurulmuştur. Hizmet tespiti davası sonucu verilecek karar iş bu davayı etkileyeceğinden mahkemece sonucu ve kesinleşmesi beklenmeli buna göre hüküm kurulmalıdır.
Dolayısıyla görüleceği üzere önem arz eden hususların başında hizmet tespit davalarının, işçilik alacağı davalarını ne şekilde etkileyeceği gelmektedir. Yukarıda da izah edildiği üzere hizmet tespit davaları sigorta kayıtlarında görünmeyen ancak fiilen, iş akdi ile, 5510 sayılı yasa kapsamında geçtiği iddia edilen çalışmaların tespitine ilişkindir. Dolayısıyla bu yapılacak bu hizmet tespiti bir diğer ifade ile kıdem tespiti olmaktadır. Şu halde işçi alacağı davasında hesaplanacak başta kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, bayram tatili alacağı ve bilumum alacak kalemlerinin varlığı ve miktarı bu karardan etkilenecektir.
Aşağıdaki kararda da hizmet süresi tereddüte yer vermeyecek ve maddi gerçekliğe uygun olacak şekilde belirlenmediğinden Yargıtay yargılamayı hatalı bularak kararı bozmuştur.
YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ E. 2013/19373 K. 2014/4274 T. 20.2.2014
Mahkemece, Sosyal Güvenlik Kurumu'na işe giriş tarihi olarak bildirilmiş olan 17.2.2000 tarihiyle işten çıkış tarihi olarak bildirilmiş olan 9.11.2007 tarih aralığı esas alınarak davacının hizmet süresi belirlenmiştir. Şoför olarak çalışmış olan davacı ise 17.4.1999 tarihinde davalı nezdinde çalışmaya başladığını, ancak sigorta bildiriminin geç yapıldığını iddia etmiş ve buna dair delil olarak da, işverene ait aracı kullandığı tarihte adına tanzim edilmiş trafik ceza tutanak sureti ibraz etmiştir. Davacı tarafça ibraz edilmiş olan trafik ceza tutanağı incelendiğinde, söz konusu tutanağın 19.5.1999 tarihinde davacı adına ve 34 sec 72 plaka sayılı araç için tanzim edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Anılan tutanakta plaka numarası belirtilmiş olan aracın işverene ait olup olmadığı araştırılarak, tutanak tarihinde davacının davalı nezdinde çalışması olup olmadığı tereddüte yer vermeyecek ve maddi gerçekliğe uygun olacak şekilde davacının hizmet süresi belirlenip sonucuna göre alacak miktarlarının belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeyle sonuca gidilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir.
SONUÇ:
Sigortalılığın zorunlu, kişiye bağlı, devredilemez niteliği gereğince bu tür davalar kamu düzenine ilişkin olduğundan açık ve özel bir duyarlılıkla çözümlenmesi zorunludur. Hizmet Tespit Davasında tescillenmiş işe giriş bildirgelerindeki yanlış yazılan kimlik kayıtlarının ve sigorta sicil numaralarının tashihi, sigortalıya ait olması gerekirken başkası adına bildirilen çalışma sürelerinin asıl hak sahibine kazandırılması, hizmet süresinin başlangıç tarihinin doğru olarak tespiti gibi hususlar ele alınmaktadır. Bizim davamızda da müvekkilin sigortasız çalıştığı dönemin tespiti gerekmektedir. Her ne kadar, müvekkil, Ağustos 2017’den itibaren sigortalı olarak çalışmaya başlamış olsa da Hizmet Tespiti Davası sigorta bildiriminin eksik yapılması halini de kapsamaktadır.
Bir kez daha belirtmek gerekirse, Hizmet Tespiti Davası kamu düzenini ilgilendiren, resen araştırma ilkesine tabi olunana ve feragatin kabul görmediği bir dava türüdür. İşçilik alacakları davasına göre öncelik taşıdığından ve söz konusu tespit davasında verilecek kararın tarafları bağlayıcı özelliği dikkate alındığında müvekkilin sigortalılığının hiç değil de geç başlatışmış olması davalarının ayrı görülmesi gerekliliği konusunda bir faklılığa sebep olmayacaktır. Dolayısıyla, davaların birleştirilmesi mümkün değilken, Hizmet Tespiti Davasının Yargıtayca işçi alacakları davasında bekletici mesele yapıldığı görülmüştür.
Sonuç olarak, müvekkilin sigortasız çalıştığı sürenin tespitinin kıdem ihbar ve işçilik davasında istenebilmesi, davaların niteliklerinin farklılık arz etmeye devam etmesi sebebiyle doğru olmayacaktır. Ayrı bir davada müvekkilin sigortasız çalıştığı dönemin tespiti gerekmektedir.